
temiz toplum
Geçen gün Sivas'da, oto yıkama servisinde patron, bir çalışanı işini aksatıyor diye sandalyeye bağlamış, sabunla yıkayıp, tazyikli suyla durulamış, tüm olan biteni de birilerine kaydettirmiş. Sonra da paylaşmış sosyal medyada, "ey ahali yargı-hüküm-ceza sistemimizi gör". Filmde görülüyor, adam zor nefes alıyor, ama patron keyifli. Muhtemelen orada, bunu izleyen bir kaç kişi daha vardı. İzleyenlerin gevrek kahkahaları kulaklarınıza kadar geliyordur. Bilenler bilir, yıllar önce
insan neyle beslenir?
"İnsan var biçim biçim, ölürem insan için.
Alem bana düşmandır, insan sevdiğim için.
Hele goooy gooy goy ..." İnsan sevgisinin goy goyluğuna dair, İzzet Altınmeşe tarafından, zamanında dile getirilmiş bir mazlum eserdir. "Kin kanatlı kimlik zararlıları kimlerdendir?" Gibi bir soruyla ömür geçirmiş derinkuyu pompası değilsen mesela, bilemezsin “insan neyle beslenir?”. Dünya denilen şu toplu ahır sisteminde besiye çekilmiş insan türünün, et ve süt verimini ne versek arturo ui
pislik ...
Bir dostumla, Taksim'den Harbiye'ye doğru yürüyoruz.
Ortalıkta dilenen Suriyeli çocuklara "yetti ulan, yettiii, bıktım sizden, s*ktir olun gidin bu ülkeden" diye bağıran bir seyyar satıcıya bizimki kızdı, hem de çok kızdı. "Faşist herif, nefretini çocukların üstüne kusuyor" diye söylendi.
Sonra, bana dönüp, analize başladı "bu Suriyeliler sayesinde, bizim milletin ırkçı yanı ortaya çıktı, hep içlerinde besledikleri o ayrımcı ruhu azgın bir köpek gibi saldılar piyasaya pisli
milli egemenlik dedin de..!
Milli egemenlik gününde sabah sabah bir kahve istedi canımız, gidip oturduk bir yere, baktım yanında da ahududulu pasta var, “o çiz kek” dedi dostum, “gelsin bakalım” dedik.
Ne bilelim, kek Amerika’dan gelmiş.
Bildiğin, o ahududulu çiz kek, uçağa binip taaa ABD’den benim memlekete kadar zahmet etmiş, gelmiş.
Yememek ayıp!
Bu gün milli egemenlik günüdür, böyle minik şeyleri dert etmeyeceksin. Yanına da, Kenya’da yetişmiş ama ABD’de işlenmiş kahve içtik.
Dostum bu duru
şu bizim Charles - II
(Bir yıl geçmiş üstünden, hey gidi Charles) Fransız bir arkadaşımla Anadolu'nun bir köyünde düğüne davet edildik.
Düğün, dernek işlerinden pek haz etmem ama bizim Charles tutturdu, "Türk gelenekleriyle tanışmak istiyorum, gidelim".
Dedim, "oğlum kaşınma."
Dedi, "geleneksel Anadolu düğünü". Akşam olunca, muhtar bizi otelden aldı.
Düğün evinin kapısında iki davul, iki zurna. Bir kaç delikanlı, kendi hallerinde halay çekiyorlar.
Manzarayı görünce, bizimkinin içi eridi, da
uçuş - 5
Izmir'de güneşli ve ılık denilebilecek harika bir havada, harika bir toplantı sonrası, büyük bir heyecanla havaalanı yoluna koyuldum.
Yarın da Samsun da, harika bir toplantıya katılacağım.
Davos’u bu yıl kaçırdım, sağlık olsun. Hooop, THY’den bir mesaj “sayın yolcumuz, Ankara'daki hava durumu nedeniyle, İzmir Ankara uçuşunuz iptal”.
İnsan Izmir'de olunca, ‘tüm dünya İzmir gibidir’ ruh haline giriveriyor haliyle. THY iptal ise, Pegasus var.
Ankara kapalıysa, İstanbul var
işimiz gücümüz yalan dolan
"Yaradılanı seviyoruz, yaradandan ötürü". Var mı ötesi?
Var! Sevmiyoruz..
Ne yaradanı, ne yaradılanı. Bırak insanı, yurttaşı, vatandaşı…
Kardeşi, evladı, eşi dahi sevmiyoruz. Sevmiyoruz işte.
Ama, gevrek gevrek, seviyormuş gibi yapıyoruz. İçinde yuvarladığımızın o çembere ayak uyduranı, bize dayatılan ideal ülküye parazit olmayanı, çıkarımıza çomak sokmayanı, içimizde haz duygusu uyandıranı, kendini bize tepe tepe kullandıranı seviyormuş gibi, “beğeniyoruz”. Bir tutam m
hımbıllığın kökünde ne var?
Tut ki bir domates ektin bahçeye.
Gözün gibi baktın, evlat mübarek.
“Gak” diyor su, “guk” diyor gübre.
Sevgi ve şefkatte sınır yok.
Dedik ya, evlat!
Ne olur sonunda biliyor musun?
Arkadaş alır başını gider, boyu seni geçer, ağaç gibi dalları olur.
Domates?
Bir tane vermez.
Niye versin, salak mı?
Ekmek, su hazır, ohhh…
Köklerini de büyütmez, nasıl olsa ayağına kadar geliyor her şey.
Kof mu kof bir beden.
Domates almak istiyorsan ona ölüm hissini tattıracaksın