top of page

Çocuk kurbanı, ya da bitmeyen düşüşün dramı.

Öncelikle söyleyeyim iç burkarken, aynı anda can sıkmayı da beceren cinsten bir yazı oldu.

Aferin mi bana…?

Değil tabii, iç burkarak aferin almak hiç marifet değil.

Ama konu böyle, ben ne yapayım…?

Son sözü baştan söyleyelim, sabredemeyen okur duysun da gitsin:

Çocuk kurbanın özünde insanın masumiyet arayışı olduğunu düşünürüm.

Siz bakmayın, zamanla yozlaşmış ve güç, zenginlik, sağlık gibi konulara aracı edilmiş.

Bana göre işin özü masumiyet arayışıdır.

Güç arayan gitmiş boğa kesmiş; bereket arayan kadın kurban etmiş; masumiyet peşinde olan da çocuk.

İyi ama insan neden masumiyeti bir çocuğu öldürerek arar ki?

Hatta, insan neden masumiyeti arar ki?

Çünkü ne aradığını biliyor.

Tıpkı masum olmadığını bilmesi gibi.

Masum değil ve düşünüyor ki inandığı tanrısı ona bu yüzden büyük ceza verecek.

O’nun yanına masum olarak gitmeyi düşlüyor.

Arınmış, saf, temiz, masum …

Git yıkan, temizlen, üstüne beyaz bir giysi giy, sonra kurbanı kes.

Temiz temiz çık yola.

Çocuk yok mu? Olsun, kuzu da olur.

O da masum…!

Dünyanın her yerinde, her kültürde binlerce yıldır bu böyle olmuş.

Bu günlerde gündemde olan Uganda.

Çünkü, bir süredir duyulmayan çocuk kurban törenleri hortladı.

Şans, para, sağlık getiriyormuş.

“Ülke ekonomisi büyüyünce hortladı” diyorlar.

O niye…?

Yeni zenginler, daha da zengin olmak istiyorlarmış.

Bir de seçim dönemlerinde artıyormuş.

Seçimlerde aday olana şans getirsin diye çocuk öldürüyorlar.

Yok artık …!

Sağda, solda çocuk cesetleri… kiminin kalbi yok, kiminin ciğeri.

Başsız cesetler de çıkıyormuş.

Büyü törenlerinde de çocuk organı (özellikle albino çocuk) kullanmak gibi bir gelenek varmış.

Afrika’da yaygın olan inanca göre, ev veya işyeri açtığında, binanın temeline çocuk cesedinden parçalar veya çocuk kanı koymak işletme / ev sahibine refah getiriyor.

Bu ritüeli uygulayan bir sürü büyücü varmış ve bunlar fellik fellik çocuk arıyorlarmış ortalıkta.

Cadı Doktor (witch doctor) deniyor bu büyücülere, onlara sorsanız amaçları sağlık, şifa, refah…

Eskiden keçiler, tavuklarla hallederlermiş işlerini.

Şimdi “çocuk feda edilirse, etkisi daha güçlü olur” demeye başlamışlar.

Dolayısıyla, Afrika’da kurbanlık çocuk ticareti bir sektör olmuş.

Kimi zaman öldürüyorlar, kimi zaman da organlarını kesip kullanıyorlarmış, çocuğu da öylece ölüme terk ediyorlar.

Kısaca bir geçmişe bakalım mı?

Dünya’daki en büyük çocuk kurbanı kanıtları Peru’nun kuzey kıyılarında keşfedilmiş.

140’dan fazla çocuk, tek seferde.

Ne zaman…?

Yaklaşık 550 yıl önce.

Bir Maya geleneği.

Mayalar yaptı da Aztekler yapmadı mı..?

Kartaca var sırada, gitme bir yere.

Zamanın en önemli Akdeniz şehir devletlerinden biri.

Şimdiki Tunus topraklarında kurulmuştu.

Kendi başına koca bir medeniyetti.

Hannibal’in memleketi…

Tanrılara armağan olarak sunmuşlar küçük çocukları.

Daha birkaç haftalık çocuklar, kız erkek demeden …

O tapınak senin, bu tapınak benim öldürmüşler.

Ritüel o kadar tutmuş ki, Malta, Sicilya, Sardunya’daki diğer Fenike kolonileri de uygulamış.

Ebeveyn, kendi çocuğunu kurban ederken, bir taşın üzerine tanrılara mesaj yazarmış “sesimi duy, beni kutsa ey tanrım” diye.

Tanrıya kendini adıyor aslında, “pisliklerimi, günahlarımı al, beni masum olarak kabul et, teslim oluyorum sana” diyor.

Ama, bu işe aracı ettiği kurban çocuğu.

Kelt’ler de yapmış bu işi… İslam öncesi Araplar da… Eski Mısır’da kurbanda aranan tek özellik masumiyet.

Ya çocuk olacak, ya bakire.

Nil Nehri’ne atılırmış, canlı canlı.

Pekii, günümüzde sadece Uganda ve bazı Afrika ülkelerinde mi kaldı çocuk kurbanı?

Hindistan var.

Halen devam ediyor.

Kiminde çocuk tümüyle öldürülüyor, kiminde ölüm sembolik oluyor.

Sembolik dedikse, sanma ki öyle basit bir iş, çocuğu dünyaya geldiğine pişman ediyorlar.

Chooral Muriyal ritüeli deniyor buna.

Genç erkeklerin zengin olma hayallerine kavuşmaları için yapılıyor daha çok.

Bu ritüelde, 8 – 12 yaş arası erkek çocuk satın alınıyor.

Kumbham ayında Chettiulangara tapınağında tanrıça Bhadrakali’ye sunuluyor.

Aslında gelenek, doğrudan kendi öz evladını kurban etmeyi şart koşuyormuş.

(muhtemelen zamanında kurban gerçek anlamda öldürülüyordu)

Sonra, zenginler çocuklarına kıyamamışlar, yoksulların çocuklarını para karşılığı evlat edinip, onları kendi çocukları diye kurban etmişler.

Satın alınan çocuk, onu alan ailenin yanında 7-10 gün arasında kalır, bakılır, beslenir...ailenin çocuğu olurmuş.

O sırada çocuğa dans da öğretilir ki, tören başlarken ritüel gereği dans yapabilsin.

O gün gelince çocuk süsleniyor, güzelce giydiriliyor… Sonra, ritüel hazırlığı için çocuğun göğüs kafesi önden ve arkadan bir master tarafından iki taraflı iğne ile deliniyor ve deliklerden altın bir tel geçiriliyor.

Çocuk ağlar tabii… ağlamaz mı…?

Bunu okuyan ağlıyor, düşün yaşayanın halini.

Ama dur, daha bu çocuk dans edecek.

Müzisyenler tapınakta bir dans ezgisi çalarlar ve çocuklar tapınağa elleri havada, dans ederek girerler.

Kolay değil tabii, bir taraftan kaburga delinmiş, kanar yaralar; bir taraftan etrafta kalabalık …

Bir de eller havada dans edeceksin.

Dans eden çocuğun üstüne Hindistan cevizi suyu dökülüyor, temizlik ve ağrı dindirici niyetine.

Aynı zamanda çevredeki yetişkinler, elleriyle kanayan yaralardan sızan kanı temizler.

Mikrop bulaşmasın, temiz gitsin öte tarafa…

Olan biten, biraz sonra olacak olan kutsiyetin (masumiyeti) doğumunu güçlendirmek.

Sunağa varılınca, teller bedenden sökülür, tanrıçaya sunulur.

Tören de burada biter.

Ya çocuk …?

Çocuk ölmez ama artık işi bitmiştir, toplumdan dışlanır, kötü şansın sembolü olarak kabul edilir, diğer çocuklarla ilişki kurması engellenir.

Peki, festival adı altında yapılan bu rezalete kanunlar engel olmaz mı?

2016 yılında, Hindistan Çocuk Hakları Koruma Komisyonu “yasak hemşerim, yapamazsın” demiş ama dinleyen kim…?

Ritüel sürüyor.

2018 yılı festivalinde 24 çocuk kurban edilmiş.

Bu bilinen sayı.

Bu törenler Hindistan’da inanç ve kültürün bilinen, halka açık kurban ritüelleri.

Bir de yeraltında olan biten var ki, ne sen sor, ne ben söyleyeyim.

Daha birkaç yıl önce yakaladılar, bir büyücü felçli birini tedavi etmek için çocuk kurban gerekiyor dedi, bir kız çocuğu bulunup kurban edildi.

Daha bir sürü var böyle vakalar.

Yine dönelim biz başa.

Masumiyet.

Masumiyetin nasıl bir şey olduğunu biliyor muyuz ki, masum olmama halini kendimizde buluyoruz?

Bence biliyoruz.

Temizi de pisi de biliyoruz.

Hatta, bazen temiz, bazen pis olup; ikisini de aynı akılda deneyimliyoruz.

Korkuyoruz.

Pis gitmekten korkuyoruz.

Cesedimiz yıkanırsa, bir nebze temiz gideriz diye umuyoruz.

Beyaz bezlere sarılmalar … gül suları, pamuklar.

Pisliklerimizden utanç duyuyoruz.

Ama o kadar büyük arzu var ki, pislik üretmeden de duramıyoruz.

Peki neden?

İkisini deneyimleyerek öğreniyoruz, ne nedir?

Biz kimiz?

Bir gün gelecek, çocuklara ve kuzulara dokunmadan da masumiyeti bilebilecek bir akla sahip olacağız.

Kurban dedikse, ezilenler de, yok sayılanlar da kurban olmaktan çıkacaklar.

İşte o gün geldiğinde, şu bitmeyen düşüş son bulacak, cellat ve kurban rolü oynamayı bırakıp, sahnede başka bir hikâyenin kahramanları olarak yer alabileceğiz.

öne çıkanlar
en yeniler
arşiv
etiketler
Henüz etiket yok.
takip edin:
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • images
bottom of page