top of page

Geleceğin sanatı "bence" nasıl olacak?


Acayip bir şey olacak, anlatayım mı?

Geleceğin sanatının izleyiciyi pasif konumdan tümüyle çıkartan; üretimi dinamik / süreçsel bir oluş haline dönüştüren; üretici - tüketici ilişkisini üretici - üretici haline çeviren bir şey olacağını düşünüyorum.

Yani...?

Şöyle, mevcut durumda üçlü bir sistemle yürüyor işler.

Ortada bir sanatçı var, bir onun ürettiği eser, bir de izleyici konumundaki birey. Bu bildiğimiz klasik üçlü düzen.

Burada üçüncü element pasif.

Yani...

Sanatçı aktif, üretiyor. Eser aktif, aktarıyor. İzleyen pasif, sadece sunulanı alıyor.

İyi işte, o da alırken kendini aktif kılamaz mı?

Aktif ve katılımcı izleyici kavramı oluştu, bu bir çözüm değil mi...?

Yok yok ... biraz farklı bir şey söylemeye çalışıyorum.

Geleceğin insanı pasif konumda olmak istemeyecek.

Bu net... "Aktif özne" olma ihtiyacını duyacak, eylemin parçası olma ve bu hali yansıtarak (tezahür) dışa vurma isteği.

Tamam işte, flash mob var...!

Yok, o da değil... biraz sabır.

Geleceğin insanı kendini tanımlamayı bir özgürlük meselesine dönüştürecek

ve bunu isteyecek.

Bu tanımlama sürecinde de kullanacağı araçlardan biri, işte bu "sanat" dediğimiz şey olacak.

O gün buna sanat demeyebilirler, demezler de zaten, hem demesinler de.

Ama, bizim şu an için diyecek başka bir şeyimiz yok.

Kendini pasif tüketici nesne değil, aktif özne konumunda (hal) görmek isteyen insan, bu konuma (hal) ulaşmak ve bu konumdaki varoluşunu koruyabilmek için araç ihtiyacı hissedecek.

İşte sanat burada bir araç olarak ortaya çıkacak.

Ama o araçlar şimdi de yok mu?

Mesela soyut sanat, metaforlar, semboller, ritüeller... Bunlar hep aslında bize bizi anlatmaya çalışan, çok tabakalı bilgi aktarıcıları değiller mi?

Yok, o da değil anlatmaya çalıştığım, onu da aşmamız lazım.

Şimdi, şöyle olacak, bu bizim üçüncü element var ya...?

Pasif olan izleyici mi?

Evet, ta kendisi, buna "üçüncü element" diyelim, biraz gizem katmış oluruz hem.

Diyelim ki, ortada bir resim üretiliyor.

Sürecin kendisi var değil mi? Yani, başlangıç noktası olan, o noktada niyeti olan, aksiyonları içeren ve zamanda ilerleyen bir süreç bu.

Bizim bildiğimiz sanatta, bir ressam kalkar bunu planlar, malzemeleri alır, kalkar ürünü çıkartır.

Bu durumda öyle olmuyor, bizim üçüncü element kalkacak, resmi kendince değiştirecek, öyle bir değiştirecek ki, kendini o an o tasarım - oluşum - değişimin sürecinde bulacak.

"Sürecinde bulacak" derken, iki anlamda söylüyorum bu sözü; hem süreci başından itibaren tasarlayacak, oluşturacak ve değiştirerek yapacak; hem de tüm bu süreç içinde kendini tanımlamak suretiyle, kendi olan kendini bulacak.

İyi ama, her şey, üçüncü element yapacaksa sanatçıya ne gerek var?

Bir de bunu yapabilecek izleyici nereden bulunacak, kolay mı bu?

Anlatacağım, o zaman "sanatçı" dediğimiz de zaten oturup tuval kurup, fırça ile resim yapmayacak. Onun rolü, tüm bu düzeneği, bu kurguyu hazırlamak, büyük mesele bu.

Ne diyorduk...?

Üçüncü element süreci tasarlayıp - oluşturacak. Evet, bu süreç içinde de sürecin kesitlerinde kendini bulacak. Bu kesitlere an diyelim.

Ya da, zaman içindeki vakitler gibi...

Ama iş daha da karaşık, bu olup biteni yaşayan üçüncü element birden fazla olabilecek.

Aynı eser üzerinde pek çok kişi, benzer süreçleri oluşturup, üretim yapacaklar.

Nasıl olacak bu...?

Boyut - zihin - algı meselesi.

Varsayıyoruz ki, bir sanatçı bu düzeneği / kurgu oluşturdu ve birden çok kişi de sürece dahil olmak için geldiler.

Hepsi, birbirinden bağımsız çalışıyorlar, ama aynı zamanda da bağımsız değiller.

Çok boyutlu sistem içinde, buluşma/kesişme anları olacak.

Biri bir anda bir (hal) üzerinde iken, bir başkası ile halleri örtüşebilecek.

Anlamadım...?

Günümüz sanat anlayışına göre kaotik bir durum değil mi bu?

Değil, sadece o kadar çok boyutlu ki, biz şu anki aklımızla bunu kaos olarak algılıyoruz. Düşün ki büyük Bach gelecekte oturmuş Aziz Matta'nın acısını besteliyor.

Bildiğimiz Bach olsa, elindeki bir sürü tabakayı, milföy hamuru gibi üst üste koyar; arada da krema ve çilek ile o 40-50 tabakayı dikeyde bir uyum içinde bağlar, izleyiciye yedirirdi. Ama 150 yıl sonra gelen Bach bilecek ki, kimse bunu yemez.

"O senin milföyün, sen ye" derler. İnsanlar ondan sadece tabakaları, kremayı ve çileği alacaklar.

Bir de tüm bu yatay-dikey elemanların iç içe durduğu bütün zamanı.

Üçüncü element dediğimiz kişi, çoklu kombinasyonlar halinde, sürekli düzenlemeler yapacak, tadacak, arada durup "ahhaaa... İşte bu.. ben buyum...!" diyecek, bir hale girecek, o sırada başka biri başka bir kombinasyonda bunu söyleyecek... hemen ardından hepsi değişecek, yeni oluşumlar başlayacak. Dolayısıyla burada olan biten bir bütün zaman içinde oluyor olmakla birlikte, zaman kavramsal bir malzeme olarak, farklı boyutlarda içice girebiliyor olacak.

Yani...?

Yani, her üçüncü element, sanatçının sunduğu bütün zamana kendi özgül zamanlarıyla katılacaklar.

Kendi zamanlarında çalışırken, diğerleriyle örtüşen zamanlarda karşılaşıp, aynı örtüşen gerçeği farkedecekler.

Dolayısıyla, zaman sanatın bir malzemesi olacak. Yoksa, bu kadar boyut içice olmaz.

Sanatçının işi çok zor, gerçek bir yaratıcılık bu?

Çok doğru, gerçek yaratıcılık bu, düşünelim bir Leanardo'nun gelecekteki aklıyla üretilmiş "sanatsal" araçları... kim bilir ne muhteşem olurlar.

Tümüyle özgürlüğe davet fışkıracak eserden; bu öyle bir davet olacak ki, insanlar şimdi kimyalarını kaynatan o arzu çağlayanını, o zaman kendilerini ikinci element üzerinden inşa ederken girdikleri konumlarda ve değişen kendilerde yaşayacaklar.

İşte bu gerçekten büyük bir şey olacak, çünkü üretilen araç insana, kendi olma/kendini oluşturma imkanları sunacak.

Çoklu deneyimde de, bu zevk ortak kesişimleri yakalama anlarıyla yaşanacak.

Ortak kesişim ise, ortak bir üst bilinçte 'olma' halini var edecek.

Ama bütün bunlar bir varoluşsal kurgu değil mi?

İyi ya, varoluş da bir sanat zaten.

öne çıkanlar
en yeniler
arşiv
etiketler
Henüz etiket yok.
takip edin:
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • images
bottom of page